SESSİZ ÇIĞLIKLAR: AKRAN ZORBALIĞI
.

BORA KAŞLI
-OKUL bahçeleri çocuk sesleriyle dolup taşarken, bazı öğrencilerin yüzünde fark edilmeyen bir gölge dolaşıyor. Teneffüs, kimi için oyun demekken; kimileri için yeni bir sınav, yeni bir korku. Türkiye’de her üç öğrenciden biri akran zorbalığına maruz kalıyor. Bu istatistik, yalnızca rakam değil; ardında gizlenen hayatları, travmaları ve yarım kalan çocuklukları işaret ediyor.
Son Dönemden Acı Örnekler
Geçtiğimiz haftalarda Çanakkale’nin Biga ilçesinde 14 yaşındaki bir öğrenci, sınıf arkadaşının saldırısına uğradı. Tekmeler, yumruklar ve kafasını masaya çarpmasıyla sonuçlanan şiddet, çocuğun yoğun bakımda yaşam mücadelesi vermesine neden oldu. Bu olay, akran zorbalığının “küçük şakalar” ya da “çocukça itiş kakış” olmadığını, hayati sonuçlara yol açabileceğini bir kez daha ortaya koydu.
Benzer şekilde İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya gibi büyük şehirlerde de öğrencilerin siber zorbalığa maruz kaldığı vakalar artıyor. Sosyal medya gruplarında dışlanan, alay edilen, görüntüleri izinsiz paylaşılan çocuklar; okula gitmek istemiyor, içine kapanıyor ve başarısızlık girdabına sürükleniyor. Araştırmalar, okulda zorbalık yapan çocuğun çoğunlukla sanal dünyada da zorbalığını sürdürdüğünü gösteriyor.
Eğitimcilere Düşen Tarihi Sorumluluk
Bu tablo, eğitimcilerin rolünü daha da önemli kılıyor. Çünkü okul, yalnızca bilgi aktarılan değil; insan yetiştirilen bir mekândır. Öğretmenler ve yöneticiler, şiddeti görmezden gelerek değil, aktif biçimde önleyerek çocuklara güvenli bir gelecek sunabilir. Bunun için:
Erken Fark Etme: Öğrencinin davranışındaki küçük değişiklikleri gözlemlemek, zorbalığı başlamadan önlemek.
Empati Eğitimi: Müfredatın bir parçası olarak hoşgörü, farklılıklara saygı, paylaşma ve yardımlaşmayı öğretmek.
Rehberlik Programları: Psikolojik danışmanlar aracılığıyla düzenli farkındalık oturumları yapmak.
Dijital Zorbalığa Karşı Mücadele: Öğrencilere sosyal medya kullanımı, dijital etik ve güvenlik konularında bilinç kazandırmak.
Aile Katılımı: Velileri sürece dahil etmek; çocukların evde de desteklenmesini sağlamak.
Bir Eğitim Modeli Olarak İnsanlık
Türkiye’nin Maarif modeli, yalnızca akademik başarıya odaklanmamalıdır. Çünkü bir çocuğun sınavdan aldığı yüksek not, sınıfta yaşadığı dışlanmanın bıraktığı yarayı kapatmaz. Çocukların “birbirine değer verdiği” bir eğitim iklimi, geleceğin en güçlü yatırımından bile daha kıymetlidir. Mustafa Kemal Atatürk ne güzel anlatmış bu durumu: “Çocuklar her türlü ihmal ve istismardan korunmalı, onlar her koşulda yetişkinlerden daha özel ilgi görmelidir.”
Unutmayalım ki akran zorbalığına sessiz kalmak, onu onaylamak demektir. Çanakkale’de yaşanan trajedi hepimize ders olmalı: Eğitimciler, yöneticiler, veliler ve toplum olarak çocukların çığlıklarını duymak zorundayız. Çünkü her çocuk, okula giderken kendini güvende hissetmeyi hak eder.
Bir öğretmenin kalbine dokunduğu çocuk, yalnızca ders öğrenmez; yaşamı öğrenir. Ve o çocuk, yarının vicdanlı, güçlü ve umut dolu Türkiye’sini kurar.